MİLLETİN ZAFERİ

“Türkiye siyasi tarihi darbeler tarihidir” diye anlatılmıştır yıllarca. Önce tanklar sokağa çıkartılır, asker kamu binalarını zapt eder, devletin radyo ve televizyonlarından darbe bildirisi okunur, son olarak da devlet ve hükümet yetkilileri tutuklanır… İradesi çiğnenen millete, “Sizi siz yönetemezsiniz” mesajı verilir ve yeni bir dönem başlardı. Cuntacılar başlayan yeni dönemde sivil bürokrasi, sözde aydınlar ve bazı siyasi partilerin desteğini arkasına alarak demokratik yönetime el koyardı. Türkiye siyasi tarihinin en vahim miraslarından biriydi askeri darbeler. Darbeyi yapan cuntacılar yasal ve kurumsal mekanizmaları da kendi vesayet düzenlerinin sürdürülmesi ve kalıcılığının sağlanmasına uygun şekilde dizayn ederlerdi. Siyasal alan sömürgeleştirip toplumsal alan vesayet altına alınır, millet iradesinin üzerinde istedikleri gibi at koştururlardı.
Ancak 2002 yılında iktidara gelen Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki AK Parti, Türk siyasi hayatında kötü bir gelenek haline gelen “askeri darbeyle iktidarı değiştirme” oyununa karşı amansız bir mücadeleye girişti. AK Parti’nin bu mücadelesi cuntacıları ve onların destekçilerini rahatsız etti. Çünkü AK Parti’nin milli iradeyi güçlendirmek yolunda attığı her adım, adil yollarla iktidar olamayacağını bilen bu güruhun gücünü azaltmakta ve hareket kabiliyetlerini kısıtlamaktaydı. Rahatsızlıkları çeşitli defalar Erdoğan liderliğindeki AK Parti hükümetini kanun dışı anti-demokratik yollarla devirme hamleleri şeklinde ifa oldu. 27 Nisan 2007’de TSK’nın hükümete e-muhtıra vermesi, yüksek yargının iktidar partisi olan AK Parti’ye 2008 yılında kapatma davası açması, Anayasa Mahkemesinin Cumhurbaşkanlığı seçiminde verdiği tartışmalı 367 kararı, 2013 Gezi Parkı Şiddet Eylemleri, aynı yıl 17-25 Aralık’ta Paralel Devlet Yapılanması’nın yargı-polis örgütlenmesi üzerinden devreye soktuğu darbe girişimi bu örneklerden sadece birkaçı…
Tarihler 15 Temmuz 2016’yı gösterdiğinde Türkiye tarihinin en büyük ve feci darbe girişimlerinden biri yaşandı. Fakat bu girişim Türkiye siyasi tarihi için bir dönüm noktası da oldu. Fertleri aynı iradenin emrine vererek mensubiyet hissini bir meleke haline getiren, bu yolla mensubu bulundukları terör örgütünün selameti için her şeyi mubah sayan, her boyaya boyanarak muhalif oldukları kişileri makamlarından düşürmek adına devletin yıkılmasını dahi göze alan FETÖ’cüler, 15 Temmuz gecesi Türkiye’deki darbelerin en kanlı olanına giriştiler. Motivasyonlarını Fetullah Gülen’in Mesiyanik öğretilerinden alan, sonuç için her türlü yöntemi meşrulaştıran, başarıyı ilahi bir seçkinlik alameti olarak algılayan, bu yolla mistik bir narsisizme duçar olan ve küresel güçlerin hegemonik politikaları ile eklemlenen FETÖ’cüler 15 Temmuz gecesi dünyaya terörün yeni bir şeklini gösterdiler.
Bu kanlı darbe girişimi ve bu kanlı isyan, istiklali için savaşmanın kıymetini pekala bilen bir millet tarafından eşi ve benzeri olmayan bir yöntemle püskürtüldü. “Eğer lider taşın arkasına saklanmazsa o millet dağın arkasına saklanmaz. Ama lider taşın arkasına saklanırsa millet de dağın arkasına saklanır” düsturundan hareketle, 15 Temmuz gecesi milletini meydanlara davet edip darbenin ilk ve en önemli hedefi olduğunu bilerek tüm riskleri göze alıp İstanbul’a gelen Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türk milletine demokrasi tarihinin en büyük destanlarından birini yazdırdı. Türk milleti istiklaline kast edenlere Türkiye’nin asıl sahiplerinin kim olduğunu Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ardında saf tutup kıyam ederek göstermiştir. Üniformalı teröristler ve arkalarındaki iç ve dış işbirlikçileri olan şer ittifakını yerle yeksan etmiştir. Dünya üzerinde iradesine böylesine sahip çıkan bir millet daha görülmemiştir. 15 Temmuz gecesi sergilenen bu yüce sivil duruş, darbenin akabindeki günlerde de devam etmiş, yeni bir kalkışma ihtimaline karşı millet, iradesine ipotek koymak isteyen şer odaklarının yeni oyunlarına karşı teyakkuz halinde, gecesini gündüz eyleyerek meydanlarda “demokrasi nöbetleri” tutmuştur.
Referansı ve önceliği Türkiye olmayan hiçbir hareketin başarılı olamayacağı, vatanını canı pahasına sahiplenen Türk milleti tarafından bir kez daha ortaya konmuştur. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ifadesiyle “15 Temmuz yeni Türkiye’nin cemresi” olmuştur. Yaşananlar devletin bütün kurumlarıyla yeniden inşa edilmesi gerektiğinin de bir işaretidir. 15 Temmuz sonrası Türk siyasi hayatının en kanlı darbesini gerçekleştiren FETÖ’cülerin sinsice yuvalandıkları devlet kurum ve kuruluşlarından tasfiye edilmesi, askeri darbe başta olmak üzere siyaset dışı araçlarla meşru ve demokratik siyaseti engelleyecek her türlü durumu ortadan kaldıracak yapısal düzenlemelerin yapılması için yeni adımlar atılmaya başlanmıştır. 15 Temmuz gecesi ve sonrasında yaşananların toplumsal hafızadaki izlerine bakmak ve o gecenin siyasi ve sosyolojik analizini yapmak sürecin doğru değerlendirilmesi açısından oldukça mühimdir.
Bu minvalde 15 Temmuz’un Türkiye tarihi açısından önemi, meydanların sosyolojisi, FETÖ’nün faaliyet gösterdiği birbirinden ayrı alanlar ve devletin farklı organlarının yeniden yapılanması ancak çok yazarlı bir çalışma ile doğru analiz edilebilir. Bu sebeple elinizdeki çalışmada FETÖ’nün 15 Temmuz’da nasıl bir strateji izlediği Hasan Basri Yalçın tarafından kaleme alınırken, 15 Temmuz’un Avrupa Birliği’nde nasıl yankılandığı Kemal İnat tarafından yazılmıştır.
FETÖ’nün en çok önem verdiği ve 15 Temmuz sonrası birçok tutuklamanın gerçekleştirildiği yargı alanı Cem Duran Uzun tarafından değerlendirilirken, 15 Temmuz sonrası demokrasi nöbetlerinin sosyolojisini de İsmail Çağlar analiz etmiştir.
15 Temmuz’a giden süreçte FETÖ yapılanmasından Batı’nın 15 Temmuz’u nasıl gördüğüne, devletin yeniden inşa edilmesinden FETÖ’nün diğer terör örgütleri PKK ve DEAŞ ile ilişkisine, 15 Temmuz’un Türkiye demokrasi tarihindeki yerinden FETÖ ile mücadele stratejisine kadar sürece dair kapsamlı birçok makale bu kitapta SETA uzmanları tarafından ele alınmıştır.
Bunun yanında Milletin Zaferi 15 Temmuz’da; 15 Temmuz gecesi, demokrasi nöbetleri ve Yenikapı Demokrasi ve Şehitler Mitingi’nde objektiflere takılan kareler yer alıyor. Arşiv niteliği taşıyan fotoğraflar bu tarihi anların zihinlerden silinmemesine yardımcı olacak ve atlatılan bu büyük badireye her seferinde yeniden tanıklık edilecek.
15 Temmuz’un doğru bir şekilde anlaşılması ve hafızalarımızda her daim canlı kalması için daha çok çalışmaya ihtiyaç olduğu açık. Milletin Zaferi 15 Temmuz kitabının bu anlamlandırma çabasına önemli bir katkıda bulunacağını düşünüyoruz.
Burhanettin Duran ve Fahrettin Altun
Ocak 2017-İstanbul

E-KATALOG İÇİN TIKLAYINIZ